Dışarıda yağan yağmuru izlerken camdaki buğuya babamla kendimi çizdim. Tam çizimimi bitirdim ki bir araba yetimhanenin önünde durdu. Babamın geldiğini zannettim. Ancak bir anne ve yanında küçük bir kız vardı. Kızın annesinin elinde bir kutu vardı. Hemen aşağıya inip meraklı gözlerle onları izledim. Kahverengi saçlı küçük kız önce montunu astı; daha sonra elindeki ıslanan şemsiyeyi askılığa bıraktı. Evet, bu kesinlikle babamın sarı renkli şemsiyesiydi. Beni bu yetimhanenin kapısına bıraktığında elinde olan o sarı şemsiye… Gözyaşlarım yağan yağmurla süzülüp akmıştı. O benim babamındı. Eğer babamın şemsiyesi şimdi bu küçük kızdaysa bu şemsiye beni babama götürebilirdi. Bütün bu düşüncelerle şemsiyeyi alıp çatı katındaki dolaba sakladım. Ama gözümden kaçan bir şey vardı: Şemsiyedeki su damlaları zemini ıslatmış ve o gelen kız su damlalarını takip ederek benim yerimi bulmuştu. Kızın yüzünde sinirli bir ifade vardı:
-Benim adım Duygu. Çabuk o şemsiyeyi bana ver, o şemsiye benim! diye bağırdı.
Ben vermedim. Başımı önüme eğip tek bir kelime dahi söylemedim. Duygu gelip dolabı açtı ve dolaptaki eşyalar yere saçıldı. Sesi duyan yetimhane görevlisi ve kızın annesi gelip:
-Çocuklar ne oldu? İyi misiniz? dediler hayretler içerisinde.
Duygu annesine:
-Anne şu çocuğa bir şey söyle, şemsiyemi vermiyor, dedi.
Duygu’nun annesi:
-Sen iyi misin? Neden Duygu’nun şemsiyesini aldın? diye sordu bana. Ben çok korkmuştum. Ne diyeceğimi bilmiyordum. Anlatsam benle dalga geçerler diye düşünüyordum. Ama söylemeliydim:
-Bu şemsiye benim, dedim hıçkırarak. Benim babamın şemsiyesi. Hatta bu atkı bile onun. Bizim durumumuz iyi değildi. Para kazanmak için yeri geldiğinde dileniyor, yeri geldiğinde fırtınalı havalarda balık tutuyorduk. Bir evimiz yoktu. Her gün fırının önüne gidip o pastaları yediğimizi hayal ediyorduk. Babam o kadar çaresiz kalmıştı ki beni bu yetimhaneye getirmek zorunda kaldı. Beni bırakmadan önce boynundan hiç çıkarmadığı atkıyı bana verdi ve sarı renkteki bu şemsiyeyi açıp gitti. İşte bu yüzden istiyorum bu şemsiyeyi , dedim gözyaşları içinde.
Orada bulunan herkes ağlıyordu. Duygu bana sarılıp,
_Bu şemsiye senin olsun, dedi.
Yıllar sonra bir şemsiye dükkanı açtım. Ben hala babamın dönmesini bekliyordum. Çiseleyen yağmur dükkanın penceresini ıslatıyordu. Ben, anılara dalmışken birden elinde sarı renkli şemsiye olan bir adamın geçtiğini gördüm. Dükkandan çıkıp o sarı renkli şemsiyeyi tutan adamın peşinden koştum. Koştum, koştum… “ Baba, babam!” diyerek yıllarca artarak devam eden bir özlemle koştum. Islak zeminde ayağım kaydı ve yere düştüm. Sarı şemsiyeli adam çoktan uzaklaşmıştı bile.
Omzumda sıcacık bir el hissettim. Eşim Duygu her zamanki içten tebessümü ile bana bakıyordu.